Mehmet Çatakçı

Sevgili okuyucularım..     

Ben 12 Eylül öncesi Üniversiteden mezun olan birisiyim.

Her sabah okula giderken annemin ve babamın bana arkadan nasıl dua okuduklarını bilirim.

Gidip dönmemek var.

Her gün Türkiye”nin çeşitli yerlerinden onlarca çatışma ve ölüm habere gazetelerden ve TRT radyo ve televizyonundan okunur ve izlenirdi.

Şimdi yine sahneye birileri çıkmak istiyor.

1 Mayıs 1979 da Taksim”de gizli servisler çatıştı, onlarca Türk evladı canından oldu.

Şimdi bu ülkeyi yönetenlere ve Türkiye de ki siyasetçilere sesleniyorum.

Aman dikkat.

İkbaliniz uğruna bu memleketi ateşe atmayın.

Söylem diliniz keskin değil, eleştirileriniz yol gösterici olsun.

Yoksa birileri bu söylemleri bahane ederek sahaya iner.

O zaman bu memlekette Allah göstermesin büyük bir kaos olur.

HDP’nin İzmir il binasına yapılan ve maalesef gencecik bir kızımızın ölümüyle sonuçlanan saldırı karşısında istisnasız bütün siyasi partilerin tepki gösterip kınama mesajları yayınlamaları önemli.

Açıklamaların nerdeyse tamamında söz konusu cinayetin “provokasyon” olarak tanımlanması da dikkat çekici bir detay. Haddizatında bunun bir kışkırtma girişimi olma ihtimali toplum olarak hepimizin ortak kuşkusu. Çünkü kışkırtılmaya çok müsait bir toplumsal tansiyon var ülkemizde. Daha önce de benzer durumlarla karşılaşmış ve ne yazık ki bunların bir bölümünde iyi sınav verememiş bir toplum olarak provokasyon aklımıza ilk gelen ihtimal oluyor.

Yani İzmir’deki saldırının toplumun sinir uçlarıyla oynamayı, toplumsal fay hatlarını harekete geçirmeyi hedefleyen planlı ve örgütlü bir eylem olabileceğini düşünüyoruz. Ne var ki toplumun sinir uçlarıyla sorumsuzca oynayan, toplumsal fay hatlarını harekete geçirme riskini umursamayan siyasi retoriğin bu tür facialardaki rolünü de konuşmak zorundayız.

İzmir’deki saldırganın -eğer profesyonel bir organizasyonun üyesi değilse- hangi siyasi retorikten etkilenmiş olabileceğini de değerlendirmek lazım.

HDP’ye yönelik “siyasi eleştiriler” değil kastım elbette. Bu partinin belirli konulardaki tutumlarını, “Türkiye partisi” olma iddiasıyla uyuşmayan birtakım tercihlerini ve özelikle terör örgütü PKK ile arasına mesafe koymaktaki isteksizliğini veya yetersizliğini hepimiz eleştiriyoruz. Ancak eleştiri ile hedef gösterme arasındaki sınır öyle belirsiz bir çizgi değil. O sınırı farkında olmadan aşmak söz konusu olamaz.

Bugün özellikle toplumun güvenliğini ve hukukun işleyişini sağlamakla mükellef olan hükümet üyelerinin sokağa verdikleri mesajlar en hafifinden sorumsuzluk eseri.

Yasal bir siyasi partinin il binasında çalışan masum bir insanın canını almayı vatanseverlik ve “terörle kişisel mücadele” olarak görebilecek kişileri cesaretlendiren tutumlar hiçbir şart altında hoş görülemez.

Öte yandan, söz konusu sorumsuz ve tehlikeli siyasi retorik yalnızca HDP’yi hedef almıyor. Muhalefet blokunda yer alan istisnasız bütün partiler hakkında “vatana ihanet” gibi, “terör örgütlerine destek olmak” gibi, “dış güçler hesabına çalışmak” gibi çok ağır suçlamalar hiç çekinmeden yapılıyor.

Kimi siyasetçilerin kendi tabanlarını konsolide etmek için -veya bazen gündemi değiştirmek için- rakip partilere yönelik eleştiri ve suçlamalarda kantarın topuzunu kaçıran bir dil kullanmaları çok çok tehlikeli bir tercih.

Keza yazdıkları beğenilmeyen gazetecilerin ve basın kuruluşlarının birtakım fanatik kesimlere hedef gösterilmesi çok çok tehlikeli bir davranış.

Muhalefeti şeytanlaştırma uğruna toplum kesimlerini birbirine düşürüp sokağı harekete geçirebilecek kışkırtıcı siyasi dilden medet ummak çok çok tehlikeli bir yaklaşım.

Mamafih bu tür eylemlerin her zaman kendiliğinden gerçekleşmediğini, kışkırtmalardan etkilenerek sokağa çıkan kişi ve grupların dışında birtakım “organize faaliyetler” kapsamında görev alan “profesyonel” kişi ve grupların da mevcudiyetini hatırlamak lazım.

Suç örgütü lideri Sedat Peker’in ifşaatı geçmişte bir gazeteye yapılan baskının ve bir milletvekilini hedef alan saldırının siyasi bağlantılarını gündeme getirdi.

Geçmişte ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişiminin veya geçtiğimiz haftalarda İYİ Parti lideri Akşener’i hedef alan saldırının bu türden bağlantıları olup olmadığını da herhalde bir gün öğreniriz.

Evet, toplumun huzurunu hedef alan olaylar için -kendimizce anlaşılır sebepler dolayısıyla- hemen provokasyon/kışkırtma diyoruz… Ne var ki siyasi tartışmalarda ihanet kelimesinin bu kadar kolay sarf edilmesi de, muhalefet partilerinin uluslararası güçlerin ve terör örgütlerinin işbirlikçisi ilan edilmeleri de, gazetelerin ve gazetecilerin karanlık mihrakların sözcüsü gösterilmeleri de herhalde ne sonuç verebileceği belli olan kışkırtmalar. Bu dil bir an önce terk edilmezse bundan sonra yaşanabilecek  kötü olayların sorumluluğu şimdiden üstlenilmiş olacaktır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner22

banner21