İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Hematoloji Bilim Dalı Kemik İliği Nakli Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Kaya, trombositin lösemi hastaları için önemli bir kan ürünü olduğunu söyleyerek, “Lösemi hastalarına trombosit kan vermeliyiz” çağrısında bulundu.
Akut lösemi hastalığı hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Emin Kaya, “Lösemi, kan hücrelerini (özellikle akyuvarların) vücudumuzda aşırı çoğalması ve vücudun her tarafına yayılması, müdahale edilmezse hayati tehlikeyle sonuçlanan bir kanser türüdür. Genellikle kan kanseri veya ilik kanseri olarak bilinmektedir” diye konuştu.
Lösemi hastalığının nedenleri hakkında da konuşan Kaya, “Lösemi hastalığına nedenleri hakkında kesin bilgi yoktur. Lösemi hastalığı radyasyona, bazı ilaçlar, bir takım viral enfeksiyonlar, bazı genetik hastalıklar, tarımda veya sanayide kullanılan kimyasallara maruz kalındığında lösemiye neden olduğunu gösteren birçok bilimsel kanıt bulunmaktadır. Bazı sanayi dallarında kullanılan benzen gibi kimyasalların lösemi hastalığına neden olduğu bilinmektedir. Bunların dışında, hiçbir neden olmazsa bile lösemi ortaya çıkabilmektedir” ifadelerini kullandı.
Lösemi Hastalığı belirtilerine değinen Prof. Dr. Kaya, “Eritrosit sayısı (kan sayısı) azaldığında bu hastalarda halsizlik, yorgunluk gibi belirtiler olabilmektedir. Yaşlı hastalarda şeker hastalığı, kalp hastalığı, akciğer ve herhangi bir hastalığı varsa bu lösemiye ait bulgular eklendiğinde biraz daha belirgin olmaktadır” diyerek belirtilerin bazen vücutta hafif bir morluk şeklinde, cilt altında, ağız içi, diş etinde kanama olarak görüldüğünü belirtti.
Lösemi hastalığının bulgularının genellikle bir ya da iki ay içerisinde ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Kaya, “Bazen ise hiçbir bulgu olmadan ortaya çıkabilmektedir. Bu hastalığı anlamanın tek yolu dahiliyeye ya da aile hekimine başvurmaktır. Kan değerlerine aşırı bir yükselme ya da düşüş varsa, kansızlık ve trombosit değerlerinin düşüklüğünü açıklanamıyorsa, doktorların hastayı hematoloji polikliniğine yönlendirmeleri gerekmektedir. Hematoloji polikliniğinde periferik yayma değerlendirmesi sonucunda gerek görüldüğünde kemik iliği örneği alınarak inceleme ile hastanın kösemi olup olmadığını kısa sürede söyleyebiliriz” dedi.
Trombositin lösemi hastaları için önemli bir kan ürünü olduğuna değinen Kaya, “Trombosit süspansiyonu bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Çünkü trombositleri kısa sürede kullanmak zorundayız. Kan bağışlamak bir hayat kurtarmak anlamına gelmektedir. Biz kırmızı kanı (eritrosit süspansiyonu) üç ayda bir trombosit ise haftada iki defa verebilmektedir. Bir kişi yılda 24 defa trombosit ve aferez cihazıyla bir kişi tek seferde iki ünite trombosit verebilmektedir. Burada verici bir saatlik bir aferez cihazına bağlanarak sadece kendisinden gerekli olan trombositler alınmaktadır. Onun dışında hiçbir etkisi yoktur” diye konuştu.
Kemoterapinin etkilerini de açıklayan Kaya, “Kemoterapiyle beraber bazen bulantı, kusma, ishal, iştahsızlık, saç dökülmesi, kanama, enfeksiyon gibi şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Hastalar genellikle kemoterapinin ilk iki haftasında sıkıntı yaşamaktadırlar. Kemoterapinin üçüncü haftasına doğru kemik iliği normal işlevini kazanmaya başlamaktadır. Biz bu dönemden sonra hastalara bir hafta evde, üç hafta ise hastanede takip eden kemoterapiye başlıyoruz. Kemoterapilerde başarı oranı ise; Genç hastalarda yüzde 80’e yakın, 60’lı yaşlara doğru ise yüzde 60 veya 70 oranında hastalık kontrol altına alınabilmektedir” ifadelerini kullandı.
Nakil ile kemoterapi arasındaki farktan da bahseden Kaya, “Kemoterapide hastalık kontrol altına alınır ve kemoterapi bittikten sonra hasta günlük işlerine dönebilmektedir. Fakat birkaç yıl içinde hastalığın nüksetme olasılığı vardır. Ancak nakilde nüksetme olasılığı daha düşüktür. Nakil olan hastaların yaşam süresi daha uzundur. Nakil kemoterapiye göre daha zahmetli bir süreçtir. Nakil ve kemoterapide hayati tehlike riski de vardır. Hastalığın yenmenin tek yolu kometerapiyi takiben nakildir. Nakil başarılı bir şekilde gerçekleşirse birey hastalıktan tamamen kurtulmaktadır” şeklinde konuştu.
Akut lösemi hastalığı hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Emin Kaya, “Lösemi, kan hücrelerini (özellikle akyuvarların) vücudumuzda aşırı çoğalması ve vücudun her tarafına yayılması, müdahale edilmezse hayati tehlikeyle sonuçlanan bir kanser türüdür. Genellikle kan kanseri veya ilik kanseri olarak bilinmektedir” diye konuştu.
Lösemi hastalığının nedenleri hakkında da konuşan Kaya, “Lösemi hastalığına nedenleri hakkında kesin bilgi yoktur. Lösemi hastalığı radyasyona, bazı ilaçlar, bir takım viral enfeksiyonlar, bazı genetik hastalıklar, tarımda veya sanayide kullanılan kimyasallara maruz kalındığında lösemiye neden olduğunu gösteren birçok bilimsel kanıt bulunmaktadır. Bazı sanayi dallarında kullanılan benzen gibi kimyasalların lösemi hastalığına neden olduğu bilinmektedir. Bunların dışında, hiçbir neden olmazsa bile lösemi ortaya çıkabilmektedir” ifadelerini kullandı.
Lösemi Hastalığı belirtilerine değinen Prof. Dr. Kaya, “Eritrosit sayısı (kan sayısı) azaldığında bu hastalarda halsizlik, yorgunluk gibi belirtiler olabilmektedir. Yaşlı hastalarda şeker hastalığı, kalp hastalığı, akciğer ve herhangi bir hastalığı varsa bu lösemiye ait bulgular eklendiğinde biraz daha belirgin olmaktadır” diyerek belirtilerin bazen vücutta hafif bir morluk şeklinde, cilt altında, ağız içi, diş etinde kanama olarak görüldüğünü belirtti.
Lösemi hastalığının bulgularının genellikle bir ya da iki ay içerisinde ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Kaya, “Bazen ise hiçbir bulgu olmadan ortaya çıkabilmektedir. Bu hastalığı anlamanın tek yolu dahiliyeye ya da aile hekimine başvurmaktır. Kan değerlerine aşırı bir yükselme ya da düşüş varsa, kansızlık ve trombosit değerlerinin düşüklüğünü açıklanamıyorsa, doktorların hastayı hematoloji polikliniğine yönlendirmeleri gerekmektedir. Hematoloji polikliniğinde periferik yayma değerlendirmesi sonucunda gerek görüldüğünde kemik iliği örneği alınarak inceleme ile hastanın kösemi olup olmadığını kısa sürede söyleyebiliriz” dedi.
Trombositin lösemi hastaları için önemli bir kan ürünü olduğuna değinen Kaya, “Trombosit süspansiyonu bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Çünkü trombositleri kısa sürede kullanmak zorundayız. Kan bağışlamak bir hayat kurtarmak anlamına gelmektedir. Biz kırmızı kanı (eritrosit süspansiyonu) üç ayda bir trombosit ise haftada iki defa verebilmektedir. Bir kişi yılda 24 defa trombosit ve aferez cihazıyla bir kişi tek seferde iki ünite trombosit verebilmektedir. Burada verici bir saatlik bir aferez cihazına bağlanarak sadece kendisinden gerekli olan trombositler alınmaktadır. Onun dışında hiçbir etkisi yoktur” diye konuştu.
Kemoterapinin etkilerini de açıklayan Kaya, “Kemoterapiyle beraber bazen bulantı, kusma, ishal, iştahsızlık, saç dökülmesi, kanama, enfeksiyon gibi şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Hastalar genellikle kemoterapinin ilk iki haftasında sıkıntı yaşamaktadırlar. Kemoterapinin üçüncü haftasına doğru kemik iliği normal işlevini kazanmaya başlamaktadır. Biz bu dönemden sonra hastalara bir hafta evde, üç hafta ise hastanede takip eden kemoterapiye başlıyoruz. Kemoterapilerde başarı oranı ise; Genç hastalarda yüzde 80’e yakın, 60’lı yaşlara doğru ise yüzde 60 veya 70 oranında hastalık kontrol altına alınabilmektedir” ifadelerini kullandı.
Nakil ile kemoterapi arasındaki farktan da bahseden Kaya, “Kemoterapide hastalık kontrol altına alınır ve kemoterapi bittikten sonra hasta günlük işlerine dönebilmektedir. Fakat birkaç yıl içinde hastalığın nüksetme olasılığı vardır. Ancak nakilde nüksetme olasılığı daha düşüktür. Nakil olan hastaların yaşam süresi daha uzundur. Nakil kemoterapiye göre daha zahmetli bir süreçtir. Nakil ve kemoterapide hayati tehlike riski de vardır. Hastalığın yenmenin tek yolu kometerapiyi takiben nakildir. Nakil başarılı bir şekilde gerçekleşirse birey hastalıktan tamamen kurtulmaktadır” şeklinde konuştu.